Şirket kültürünü oluşturmak, geliştirmek ve yaşatmak için her zaman olduğu gibi çok disiplinli bakış açımızla fark yaratıyoruz.
“Kültür” ve “Strateji” kavramlarının ikisi de yeni değil. Yeni olan şey bu iki kavramın birlikte kullanılması. Zira biz hep kültürün stratejiyi kahvaltı niyetine yediğini duyduk. Yani ikisi düelloya tutuştuğunda kazananın hep kültür olacağını… Belki de kültürün bir statükoyu ifade etmesi, bu nedenle de değişmez (ya da çok zor değişebilen) bir şey olduğunu kabul etmemiz nedeniyle bu düşünce bize çok makul ve mantıklı geliyordu. Oysa kültür ve stratejiyi birbirlerine kırdıracak şekilde çatıştırmaya gerek yok; bu iki olgunun da akılcı şekilde tasarlanması gerekiyor sadece. Bugün kültür ve stratejinin birbiriyle uyumlu çalıştığı durumlarda oluşan çarpan etkisinin gücünü fark etmek gerekiyor.
Geldiğimiz noktada hepsinden önce artık markaya bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Marka; kültür, strateji ve müşteri deneyiminden (customer experience) oluşan çok disiplinli bir sistemdir. Bu sistemse dıştan içe değil, içten dışa doğru tasarlanmak zorundadır. Mutfağınızda pişmeyen yemeği müşterinizin önüne servis edemezsiniz.
Goodjob kurucu ortağı Serhan Ok’un Marketing Türkiye’de yayınlanan ilgili yazısına linkten ulaşabilirsiniz.